Pazartesi, Haziran 13, 2005

Esnaflık öldü mü?

Biraz geri kafalı birisiyim galiba. İlişkilerimde ve tercihlerimde yaşadığım zamana pek uyum sağladığım söylenemez. Tüketim toplumunda yaşıyoruz. Birçok şeyin hızla tüketildiği ve değiştirildiği zamanımızda ben tercihleri fazla değişmeyen, tercihlerini uzun zaman boyu korumaktan yana olan birisiyim. Bu durum bazen yaşadığım topluma yabancılaşmama yol açıyor.

Örneğin 70’lerin müziğini dinlemekten zevk alıyorum. Yıllardır aynı arkadaşlarımla görüşüyorum. Sürekli gittiğim kafelere gitmeyi tercih ediyorum. Bunlar kendimi huzurlu hissettiğim şeyler ve değişmesini istemiyorum.

Fakat benim direnmeye çalıştığım şeyler zamana ve aşırı kalabalıklaşan şehre karşı direnemiyor. Taksim’de gitmeyi tercih ettiğim mekanlar birer birer kapanıyor. Bu yüzden artık eskisi kadar gitmiyorum Taksim’e. Aslında beni huzursuz eden, mekanların değişmesinden çok zihniyetin değişmesi. İşletme sahibinin ya da çalışanlarının sürekli olarak nasıl olur da daha fazla para yolarım düşüncesi beni çileden çıkartıyor. Bir an evvel kalkman ve yerine yeni müşteriyi alman için gözünün içine bakan garsonlar, iki dakikada bir “Bir isteğiniz var mı?”, “”Başka bir şey alır mısınız?” diye sorarak bütün keyfinizi kaçırıyor.
Kabul ediyorum, ticari mekanlar ve para kazanmak zorundalar, fakat müşterinin kendini rahat hissetmesi daha önemli değil mi?

Yaşadığım yer Bakırköy’de tüm lise ve üniversite yıllarım boyunca gittiğim TCDD Lokal’i kapandı ve yerine alakasız bir çay bahçesi açıldı. Lokal zamanı adisyon nedir bilmeyen bizler, daha gelmeden listeye yazılan çaylarla karşılaştık. Bir çay eksik ya da fazla içilmesi büyük olay olmaya başladı. Yukarıda bahsettiğim, kalksa da yeni müşteriler gelse cinsinden bakışlar sürekli olarak üzerinizde. Sırf bahşiş almak için para üstünü ne kadar bozuk getirebiliriz sorunsalına (!) fantastik çözümler üretiliyor. Örneğin 3 milyon para üstü 2,5 milyon kağıt para ve 5 tane yüzlük olarak veriliyor! Bahşiş vermek isteyen müşteri, bütün para üstünü bırakır, bu işgüzar hareketler tamamen insanı gıcık ediyor.

Her türlü ilişkinin ticari çıkara dayandığı günümüzde galiba bunlar çok küçük ayrıntı. Fakat alışveriş yaptığım ya da kafamı dinlemek ve dostlarımla muhabbet etmek için seçtiğim işletmelerin de ben de olumlu hisler uyandırması tercihlerimi etkiliyor. Kendimi mekanın bir parçası gibi hissetmek ve o mekana hayatımda bir yer ayırmak beni huzurlu kılıyor. Bu hisleri yaşayabildiğim birkaç yer Taksim’de Palyaço Bar ve Barcelona pastanesinin yan tarafında dar bir çıkmaz sokakta, yokuşa rağmen insanların ortamın sıcaklığını paylaştığı ve yazın boş yer bulmanın zor olduğu Mandabatmaz Çay Ocağı. Ayrıca Mecidiyeköy’ü bilenlerin bildiği Emniyet binasının arkasındaki Boz Çay Ocağı’da yeni keşfettiğim sıcak yerlerden birisi.

Esnaflık ölmesin! Gözünde dolar işareti parlayan işletmeciler istemiyoruz ;)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

üstat lokal mağdurlar olarak yanındayız sesimizi duyuracağız :)en kotusu biz bi yer acarız canım senin moralin bozulmasın. o da olmadı moleküler transportasyon var :) direk evdesin ... kimden mi mesaj: merter abi :)

Adsız dedi ki...

s.a abi güzel yazmışsın agzına saglık ama sadece mevzular lokalde bitse hiç lokale gitmeye cay içmeye zamanı olmayan okadar cok insan varki bence zamanının olmasına bile şükretmelisin bosver garsonları komileri